6 Nisan 2010 Salı

David Helfgott konseri

Dün (6.4.2010) Aya İrini'de uzun süredir beklediğim David Helfgott konserindeydim.
Sanatçı 19 mayıs 1947 Avustralya doğumlu, Polonya asıllı Yahudi bir ailenin çocuğu. 63 yaşında, ancak 80 gibi görünüyor, 40 gibi hareket ediyor. Helfgott'un hayatını konu alan, Geoffrey Rush'a en iyi erkek oyuncu dalında Oscar kazandıran 1996 yapımı 'Shine' adlı filmle ünü bütün dünyaya yayıldı.
Konser Yılmaz Kurt adlı bir şahsın konuşmasının ardından başladı. Elindeki metni okumaktan, Rachmaninov kelimesini doğru telaffuz etmekten aciz bu zat 2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti ajansı Genel Sekreteri imiş - çok aramışlar mı, nasıl seçmişler pek anlayamadık.
Şizofreni hastası Helfgott sahneye koşar adımlarla çıktı, yerinde duramıyor zıplıyordu. Seyircilere 'hadi birlikte çalalım' der gibi yaklaştı. Pek de pianist gibi durmuyordu, hatta ne kadar önemli bir virtüöz olduğunu bilmeseniz çalabileceğinden şüphe duyardınız. Konserin ilk kısmında solo piano için bir eser seslendirdi, pianodan çıkan güzel notaların arasına Helfgott'un kendinden geçmiş sesi karışıyordu - ancak ben dahil bütün seyirciler Rachmaninov'un 3. Piano Konçertosu'nu nasıl çalacağını merak ediyordu. Ne de olsa filme de konu olan, dünyada ancak bir kaç pianistin eksiksiz yorumlayabildiği, icra edilmesi en zor eserlerden biri olarak geçen bu konçerto Helfgott'un hastalığının da sorumlularından biri olarak görülmekteydi. Ayrıca sanatçı sağlık şartlarından dolayı artık yurtdışı konserleri veremeyecekti, muhtemelen onun Rach3 çalışını son kez canlı dinliyor olacaktık.
Beklediğimize değdi - kemanların derinden gelen huzur verici girişinin ardından Helfgott'un parmakları melodiyi net bir şekilde mırıldandılar. İlk dakikayı dinleyen kişi klasik bir romantik eser bekleyebilirdi, ancak sonrasında piano çıldıracak, sesler beyinleri ve ruhları zorlayacak, kalabalık akorların ard arda gelişi bir insan evladının böyle bir besteyi nasıl yapabileceği ve bir pianistin bunu nasıl icra edebileceği konusunda soru işaretleri uyandıracaktı. Orkestra ve şef de çok başarılılardı.
Sandalyeler rahatsız, pianonun sesini duymak zor, bilet fiyatları yüksek, David Helfgott'un elleri artık her notayı net çalamayacak kadar yorgun olabilirdi - ama bu deneyim hepsine değerdi.
Performans sona erdiğinde seyirciyi oturtmak veya alkışı kesmek mümkün olmadı. Bir bis yetmedi, ikinci bis 'flight of the bumblebee' ile geldi. Helfgott'un sevgi dolu ruhu hareketlerine yansıyordu, aynen beklendiği gibi orkestra şefine, baş kemancıya ve diğer sanatçılara defalarca sarıldı, seyirciyle tokalaştı. Dakikalar süren alkışın ardından evlerimize yollanırken kararımı vermiştim: 'Shine'ı bir kez daha seyretmek farz oldu.

1 yorum:

  1. Blog dünyasına hoş geldin keyif adamı. İlk yazın da nefis olmuş.
    Fakat profil resmin blogunun mottosuna kontrast oluşturmuş :(

    YanıtlaSil