29 Ağustos 2010 Pazar

SLEUTH - BİR KAYBET-KAYBET HİKAYESİ

Bugün başrollerini Jude Law ve Michael Caine'in oynadığı (zaten filmde iki oyuncu var görülen, bir de başrol oyuncusu kadın var sadece Ferrarisi'ni görebildiğimiz) 2007 yapımı Sleuth adlı filmi seyrettim.
Film yaşlı ve zengin bir koca ile genç bir sevgilinin bir kadın için giriştikleri düelloyu anlatıyor. Orjinal versiyon 1972'de çekilmiş ve oyuncular Laurence Olivier ile Michael Caine'miş - Caine ilk versiyonda genç sevgiliyi, ikincisinde zengin kocayı canlandırıyor.
Bence özellikle kadınlar seyretmeli - hem erkeklerin kendileri için nasıl maymun durumuna düşebileceğini görüp keyiflenmek için, hem de zeka şovlarıyla başlayan kadını elde etme oyunlarının nasıl ölümcül hırslara dönüşebileceğini idrak edip korkmak, cinsel cazibelerini kullanırken iki kere düşünmeyi öğrenmek için.
Filmi tabii ki anlatmayacak, sadece izlemenizi tavsiye etmekle yetineceğim, ama bence oluşan durum aşk üçgenindekilerden hiç birinin istediğini elde edemediği bir kaybet - kaybet örneği. Demek ki iş hayatında dilimize pelesenk ettiğimiz kazan -kazan senaryolarının tersi de mümkün olabiliyormuş.

8 Ağustos 2010 Pazar

ARABALARIN ŞAHI VOSVOS


Tarihe damgasını vurmuş arabalarla ilgili biraz bilgi edinmek ve yazmak uzun süredir aklımdaydı. Nereden başlayacağımı da çok iyi biliyordum: tabii ki Vosvos!
Volkswagen Beetle modelinin üretimi 1938’de Almanya’da başlıyor ve 1974’e kadar bu ülkede devam ediyor, sonra buradaki fabrikalarda yerini başka bir efsane olan Golf’e bırakıyor. 1974’ten sonra Brezilya ve Meksika’daki bantlardan yollara inen Vosvoslar’ın sonuncusu 2003’te üretiliyor. İkinci Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde yollara çıkan bu aracın siparişini ise Adolf Hitler seneler önce, 1933’te veriyor. Tasarım Ferdinand Porsche’ye ait – ama atlanmaması gereken bir detay var: seri üretime Porsche’nin yaptığı tasarımla olduğu gibi geçilmiyor, son rötuşları Hitler bizzat kendisi yapıyor!
Aracın spekleri bir ‘halk arabası’na yakışır biçimde (Volkswagen’in Türkçesi ‘halk arabası’, ileri seviyedeki Almancamla güzel bir çeviri yapayım dedim): içine iki yetişkin üç çocuk sığabilsin (daha sonraları çıkan bir vosvosa 4 fil nasıl sığar sorusu Hitler’in umurunda değil), 100 km/s hız yapsın, basit ve ucuz olsun. Herhalde o sıralar bu minik böceğin 21,529,464 adet gibi inanılmaz bir üretim rakamına ulaşacağı ve dünyanın en çok satan modeli olacağı kimsenin aklında yok.
Aracın motoru su değil, hava soğutmalı. Kışın en çetin günlerinde bile motor suyunun donma ihtimali yok, Vosvos motorunun karakteristik sesinde bu özelliğin etkisi var sanırım. Bu basit ama sağlam makine aracın arkasında yer alıyor, ön tarafta stepnenin de bulunduğu bagaj var. Tasarımdaki ilginçlikler bunlarla kalmıyor – arabanın ön kapılarının yanında arkaya kadar uzanan birer ‘basamak’ bulunuyor. Halam 1974 model kaplumbağasında bunları benim için koydurduğunu söylerdi çocukluğumda, ben de inanırdım saf saf.
Logo üstüste konmuş yuvarlak içinde bir V ve bir W harflerinden oluşuyor. Aynı figürün suya dalan iki balinanın kuyruklarından da oluşabildiğini keşfeden reklamcılar 1990lı yıllarda böyle bir fotoğrafın altına sloganı yapıştırıyorlar: ‘you see what you want – görmek istediğini görürsün’.
Türkiye’de bu araç bizden biri oluyor seneler boyunca; hala hayranları ve koleksiyoncuları var, böcek, kaplumbağa, vosvos, tosbağa hep onun isimleri.
Bu arada tasarımın ne kadar özgün olduğu dikkatlice bakınca iyi anlaşılıyor; ilk Porschelerin iskelet haliyle bir Vosvosun şasisini karşılaştırınca görüyorsunuz ki ikisi neredeyse aynı. Sonra ufak değişimlerle Porsche günümüzdeki vahşi görünümüne kavuşuyor, Vosvos ise aynı formla tam 70 sene üretiliyor.
Vosvos’un klasik oluşuyla ilgili bir sorun var: 1960’lardan bir tane alıp bakımını yapıp çok havam olur diye sokaklara çıkamıyorsunuz – etrafta hala o kadar çok var ki pek bir özelliğiniz olmuyor. Şimdi bol sıfırlı fiyat etiketlerini kabul edip aldığımız yüksek kalite arabalarımız sizce 50-60 sene sonra ortalıkta olacaklar mı?
Nedense Vosvos’un macerasını inceledikçe bizim Devrim’in (1961’de Türk mühendisler tarafından tasarlanan, hiçbir ithal malzeme kullanılmadan prototipleri 130 günde hazırlanan, ancak Cumhurbaşkanı ile deneme sürüşüne çıkıldığında benzin olmaması gibi komik bir sebeple yolda kalan ve bu yüzden seri üretime geçmemesine karar verilen araba, ilgili filmi seyretmenizi şiddetle tavsiye ederim) başına gelenler beni daha da hüzünlendiriyor. Bizim devlet başkanımız da aynı Almanlarınki gibi emri vermiş, araç Vosvos gibi 5 senede değil 130 günde tasarlanmış, resimlere bakılırsa gayet de güzel bir otomobil, belki de bugünkü Kore’nin Hyundai’si gibi bir markamız olması için çok güzel bir ilk adım. Bu aracın seri üretime geçmemesinde bir bizans oyunu olmadığına inanmak benim dimağımı zorluyor netekim!